Amerika da Çocukların Tanrı ya Yazdığı Mektuplardan Alıntılar
- Sevgili tanrı, geçen hafta Newyork'a gittiğimizde Sen Patrick Kilisesini gördüm. Bayağı güzel bir evde oturuyorsun (Frank).
- Sevgili tanrı. Eğer ben tanrı olsaydım, bu kadar iyi olmazdım. Bunu aklından çıkarma (Michelle).
- Canım tanrı. Kucaklaşmayı sen mi buldun? Çok güzel bir şey (Brenda).
- Sevgili tanrım niçin hiç TV'ye çıkmıyorsun? (Kim).
- Sevgili tanrı öğretmen günlerin önce kısaldığını, sonra uzadığını söyledi. Artık bir karar vermelisin (Mindy).
- Sevgili tanrı. Eğer öldükten sonra yaşayacaksak, niye öldürüyorsun?
- Sevgili tanrı sen zengin misin, yoksa sadece ünlü mü? (Steven).
- Sevgili tanrı bu soğuklar ne işe yarar? (Rodaw).
- Sevgili tanrı yeni öyküler yazamaz mısın? Yazdıklarının hepsini okuyup, bitirdik ve yeniden başa döndük (Terry).
- Sevgili tanrı yağmur yağdığında ne kadar süreceğini nereden biliyorsun? Kitabını okudum ve beğendim. O kadar fikirler nereden aklına geldi? (John).
- Doktor olmak istiyorum. Ama o aklına gelen nedenden değil (Fred).
- Niçin daha sonra yeni hayvanlar bulup göndermedin? Hâlâ eskileri ortada dönüp dolaşıyorlar (Johny).
- Şu her gün ezip durduğum karıncaların umarım sence bir önemi yoktur (Alis).
- Gönderdiğin bebeği geri almazsan, odamı temizlemem (Joy).
- Kiliseye sözüm yok, ama kuşkusuz daha iyi müzikler yazabilirsin. Umarım yazdıklarıma kırılmazsın (Dostun Barry).
- Eğer hiç kimse bilmeyecekse, iyi olmanın ne yararı var? (Mark).
- Sevgili tanrı hıncımı aldım, teşekkürler (Raymond).
- Ne olur beni kuş yap. Söz veririm senden uzun süre bişi istemiycem (Lee).
- Bi kere kar yağdırdın okul kapandı. Bi daha yapsana (Guy)
Okuduğum bi yerlerden ajandama daha önce not ettiğim yazılardan birisini yazdım..Çok beğenmiştim ilk okuduğumda.Bazı yerlerinde gülmeme rağmen bazı soruları bi o kadar da düşündürdü.İstedim ki beni okuyan kişilerle bunu paylaşayım,herkes payına düşeni alsın..gülmek yada düşünmek..
22 Ağustos 2009 Cumartesi
MUTLULUĞUN BİR PARÇASI :)
Beklenmeyen zamanlarda yapılan süprizler ne kadar da mutlu ediyor insanı.Öyle ki özlenenden gelen bi süpriz bi hediye..Onun yeri daha bir bambaşka.Sanki ondan bir parça bulacakmış gibi arayışa geçiyorsun.Bakıyorsun ve hep onu hatırlıyorsun.Anlatılamayacak mutluluğunu kendi içinde yaşıyorsun.Evliliğimizden bu yana tam 2 yıl oldu ve bitti. 3.yıla adım attık.Fakat daha hiçbir yıl dönümünde birlikte olamadık.Mecburi ayrılıklar bizi farklı şehirlere attı hep.Bu yılda birlikte değildik fakat 19 ağustos öğle saatlerinde gelen bu güzel çiçek onu dahada bir yanımda hissettirdi.Ondan bişeyler buldum bende kendimce.
Dilerim daha nice yıl dönümleri geçiririz tabi birlikte olmak ümidiyle..İnsanın sevdiğinin olması,onu delicesine sevmesi,hep yanında hissetmesi ne kadar güzel.
HAYATIMDA OLDUĞUN İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM CANIM EŞİM..
13 Ağustos 2009 Perşembe
BİZ Mİ İSTEDİK? YOKSA HAK MI ETTİK??
Benim çocukluğumda annelerimiz çalışmazdı.Okuldan eve geldiğimde boynumdaki anahtarla kapıyı hiç açmadım.Hatta babamın bile anahtarı yoktu. Annem evimizin bir parçası gibiydi,hep evdeydi.Heryere birlikte giderdik, zaten öyle çok da gidilecek bir yer yoktu ki.En büyük eğlencemiz sokaklarda oynamaktı.Sokakta oynamak diye bir kavram vardı yani.Cafelerde, alış veriş merkezlerinde buluşmazdık.Okula arkadaşlarımızla gider, birlikte çıkar, oynaya, zıplaya yürüyerek gelirdik.Servis falan yoktu. Ayakkabılarımız eskirdi.Hatta öyle olurdu ki; çantalarımızı kaldırımlara koyar oyuna bile dalardık.Annelerimiz bu durumu bildiklerinden,kardeşlerimizle bizlere ekmek arası bir şeyler hazırlar gönderirdi.Mahallemizdeki teyzeler annemiz gibiydi. Susayınca girer evlerine su içerdik.Ya da pencereden bir sürahi bir bardak uzatır, hepimiz aynı bardaktan kana kana içerdik.Kısacası evine girip gelen (ki sadece çişi gelen giderdi evine) elinde mutlaka yiyecekle dönerdi.Anneleri o arada çocuğuna verdiği şeyden bizlere de gönderirdi.Bu bazen bir kurabiye bazen bir meyve olurdu.Cebimizde harçlığımız olduğunda düşmesin diye çıkarır çantamızın üstüne koyar oyun bitince geri alırdık. Çok garip ama kimse almazdı. Sokaklarımız evimiz kadar güvenli idi.Düşünce kaldırırlar, kavga edince barıştılırdık. Polisler gelmezdikavgalarımıza, zabıtlar tutulmazdı.Sonra kavgalarımız da öyle ustura, falçata ile olmaz, onlar nedir bilmezdik bile, asla kanla falan da bitmezdi, en fazla saçlarımızdan çeker, hayvan adları sayar, tekme atar, yine oyuna dalardık.Birbirimizin suyundan içer, elmasına diş atardık.Misket oynamaktan parmaklarımız kanar yine de mikrop kapmazdık.Azar işitip, acillere taşınmazdık. Düşerdik ekmek çiğner basarlardı alnımıza, oyuna devam ederdik. Röntgenlere, ultrasonlara girmezdik.
Ben bizim çocukluğumuzu çok özledim.Sokaklarımız ruhsuzlaştı sanki.. Komşumu tanımıyorum ama evinin camında temizliğe gelen kadını haftada bir görür kolay gelsin der konuşurum.Onun dışında orada kim oturur hiç bilmem.Evimizi kendimiz temizlerdik, kapı silmece ; bilmem kaç kuruşhepimizin elinde bezler güle oynaya bitirirdik işleri.
Evlerimiz var içinde yaşayan yok. Parklarımız var içinde oynayan çocuk yok.Ama her yıl sökülüp yenilenen kaldırımlar, lüks binalar, ışıl ışıl vitrinler, girip çıkan yapay insanlar...Ruh yok, buz gibi buz, bu biz değiliz.. Tahta iskemlelerimiz de oturan yaşlılarımız, onlara dede, nene diye hatırını soran çocuklarımız yok oldu.Ben kapılarında '' vale '' lerin, '' bady '' lerin beklediği yerlerden hep korkmuş çekinmişimdir.Kapısını çarparak örtüyor diye çocuğuna kızıp, taksidini bitiremediği arabanın anahtarını, hiç tanımadığı birine vermek ters gelir bana.Benim değildir bu kültür. Ne ruhuma, ne kültürüme ne de cüzdanıma hitap eder.
Nedir bunlar? Reklamlarla desteklenen beyni, ruhu ele geçirilmiş insanlar olduk.Birbirimize yabancı, yalnızlıklarımızla yaşar olduk.
İyi de neden böyle olduk ?
Biz mi istemiştik?
Yoksa hak mı ettik?
Ya sizce ?
Ben bizim çocukluğumuzu çok özledim.Sokaklarımız ruhsuzlaştı sanki.. Komşumu tanımıyorum ama evinin camında temizliğe gelen kadını haftada bir görür kolay gelsin der konuşurum.Onun dışında orada kim oturur hiç bilmem.Evimizi kendimiz temizlerdik, kapı silmece ; bilmem kaç kuruşhepimizin elinde bezler güle oynaya bitirirdik işleri.
Evlerimiz var içinde yaşayan yok. Parklarımız var içinde oynayan çocuk yok.Ama her yıl sökülüp yenilenen kaldırımlar, lüks binalar, ışıl ışıl vitrinler, girip çıkan yapay insanlar...Ruh yok, buz gibi buz, bu biz değiliz.. Tahta iskemlelerimiz de oturan yaşlılarımız, onlara dede, nene diye hatırını soran çocuklarımız yok oldu.Ben kapılarında '' vale '' lerin, '' bady '' lerin beklediği yerlerden hep korkmuş çekinmişimdir.Kapısını çarparak örtüyor diye çocuğuna kızıp, taksidini bitiremediği arabanın anahtarını, hiç tanımadığı birine vermek ters gelir bana.Benim değildir bu kültür. Ne ruhuma, ne kültürüme ne de cüzdanıma hitap eder.
Nedir bunlar? Reklamlarla desteklenen beyni, ruhu ele geçirilmiş insanlar olduk.Birbirimize yabancı, yalnızlıklarımızla yaşar olduk.
İyi de neden böyle olduk ?
Biz mi istemiştik?
Yoksa hak mı ettik?
Ya sizce ?
Kaydol:
Yorumlar (Atom)