14 Aralık 2012 Cuma

Ey Yâr!


Sözün mânâya değdiği noktadayım!

Nazarın kalpleri yaktığı demde.
Dilin hâle sükût ettiği,
Kalbin sonsuza meylettiği yerdeyim.
... Elemin merkezindeyim ey Yâr, melâlin gölgesinde,
Bekleyişler arefesindeyim.

Söyle ey Yâr!
Hüznümü Sana nasıl arzetmeliyim?
İçinde Sen geçen cümleleri ezber mi etmeliyim?
Derdi heybeme yükleyip yitik diyarlara mı gitmeliyim?
Hasretini sabırla bertaraf mı etmeli;
Yoksa bu hasrete şükrü mü öğretmeliyim?
Söyle ey Yâr! Seni nasıl yâd etmeliyim?
Lâl değmeli dilime belki,
Yüreğime Seni söyletmeliyim.

Tahammülün bittiği noktadayım ey Yâr!
Izdırabın bamtelini yokladığı demde.
Çarenin çaresizliğe bîat ettiği
Gam fırtınasının en sert estiği yerdeyim.
Kederdeyim ey Yâr!
Güneşin unutulduğu, yıldızların tutulduğu,
Işığını Seninle yitirmiş
Zulmet ülkesindeyim.

Şimdi Sen söyle ey Yâr!
Ruh hicrete götürmez mi bedeni?
Kurkunun ellerinden tutmaz mı ümit?
Sevgin bitkin bir yolcuya kuvvet olmaz mı?
Sahralar yorgun adımlarla da aşılamaz mı?
Tâkatin bittiği yerde Yâr yetişmez mi?
Nâçârım diye inlesem cevap gelmez mi?
Hem gözyaşı ki en sağlam setleri dahi yıkmaz mı?
Acılar ruhlarda iz bırakmaz mı?
Serden geçen Yâre ulaşamaz mı?
Nasıl anlatayım sevdamı başka?
Mürekkep ağlamadan kalem konuşamaz mı?
Eksik satırlarla da merâm anlatılamaz mı?

Sen söyle ey Yâr!
Bu kalpte bu aşk ebeden kalamaz mı?
Gözlerim tebessümünden bir nebze alamaz mı?
Kendini yitiren, ey Yâr Seni bulamaz mı?

24 Temmuz 2012 Salı

HAYIRLI RAMAZANLAR..

Ramazan yaklaşırken bir telaşedir aldı herkesi.E normal tabi 16 saat oruçlu olunacak ve geriye sadece 8 saat kalıyor.bu sürede uyuyacak mısın su mu içeceksin karnını mı doyuracaksın??bu gibi sorular kafaları doldururken bir baktık başladı oruç ve bugün 5.günü..demek insan herşeye alıştığı gibi buna da alışıyormuş..şimdi vakit daha çabuk geçiyor ve daha az susuyoruz..Kısacası ramazan-ı şerifimiz hayırlı olsun..

24 Nisan 2012 Salı

HAYATA DAİR ALTIN KURALLAR

1-Ucuz araba kullan ama, alabileceğin en güzel evi al.




2-Her zaman ve her ortamda anlatabileceğin üç fıkra öğren.



3-Sevinçlerini sakın erteleme.



4-Eşini çok iyi seç. Çünkü bu seçim mutluluğunun veya bedbahtlığını %90’ını oluşturur.



5-Hergün 30 dakika yürüyüş yap.



6-Her yemekten sonra şükret.



7-Bir arkadaşına sırrını açıklamadan önce iki kere düşün.



8-maaş çekini imzalayan kişileri asla eleştirme.



9-Kaybedecek şeyi olmayan insanlardan kork.



10-Gözünün önünde hep güzel şeyler bulundur.



11-Çocukların, gelenek sözcüğünü duyduklarında seni hatırlayacak şekilde yaşa.



12-Dinine ait kitabı tam anlamıyla okumak için kendine bir yıl süre tanı.

13-Biri seni kucakladığında ilk bırakan sen olma.



14-Hergün 6 bardak su içmeyi unutma..



15-seni seven insanları koru..



16-Zor da olsa ailenle tatil yapmak için her şeyi dene. Bu tatildeki anılar, hayatındaki en değerli anılardan biri olacak.



17-Kendine yapılmasını istemediğin hiçbirşeyi başkalarına yapma.



18-Başarıya, iç huzura kavuştuğun, sağlıklı olduğun ve sevildiğin zamanı değerlendir.



19-İyi ve başarılı bir evliliğin iki şeye bağlı olduğunu unutma:

a) Doğru insanı bulmak

b) Doğru insan olmak.



20-Ebeveynlerini, eşini ve çocuklarını eleştirmek istediğin zaman dilini ısır.



21-Evliliğini güzelleştirmek için hergün bir şeyler yap.



22-iyilik dolu bir sözü ve iyiliğin etkisini asla küçümseme.



SON SÖZ..

Hayatınızdaki kötü olayları düşünerek vakit kaybetmeyin; Yoksa güzellikleri görmekte gecikebilirsiniz….”

11 Nisan 2012 Çarşamba

AKSARAY..EVLİYALAR ŞEHRİ..

Şereflikoçhisar’dan sabah 8 de başlayan yolculuğumuz 80 km sonunda bizi Aksaray’a ulaştırdı. Yolun yer yer çukurlarla dolu olması ve yol yapım çalışmaları nedeniyle gidiş-geliş şekline çevrilmesi az mesafede yeterince yorucu oldu bizim için. İlk istikamet Aksaray üniversitesi idi. KPDS başvurusu için en yakın ÖSYM bürosu Aksaray’da. Aksaray üniversitesi 2006 yılında kurulmuş yeni bir üniversite. Bir tür zorunluluktan gittiğimiz Aksaray’da ufak bir gezi planı yapmıştık. Üniversiteden merkeze doğru giderken şans eseri gördüğümüz Aksaray müzesini ziyaret ettik. Müzede antik çağdan kalıntılar ve mumyalar vardı. Acemhöyük ve Güzelyurt bölgelerinde çıkarılan MÖ.8000 yıllarına ait eserlerle tarihte yolculuk yaptık. Buradan sonra Somuncu Baba Türbesine doğru yola koyulduk. Fakat Somuncu Baba Türbesini tabelaların aniden yok olmasıyla yolumuzu kaybettik. Evliyalar şehri olan Aksaray’da adım atılan yer türbe dolu. Yolumuzun üzerinde Yusuf Hakiki Baba Türbesine rastladık. Somuncu Babanın oğlu alim, mutasavvuf, şair olan Yusuf Hakiki Babanın pek çok eseri bulunmaktadır.
Yusuf Hakiki Babanın Türbesinin karşısında Melik Mahmud Gazi Hangahı (Darphane) bulunmaktadır.
Yusuf Hakiki Baba Türbesinin karşı caddesinde bulunan Aksaray’ın simgesi haline gelen Eğri Minare vardı. Kimin yaptığı ve neden eğri durduğu hakkında bir açıklama olmayan ama Selçuklu döneminde yapılmış minare yıkılmaması için halatlarla tutturulmuş. 1221-1236 yılları arasında yapılmış minarenin diğer bir adı da Kızıl Minaredir.




Ihlara vadisine gidiş yolunda bulunan Ervah Kabristanı içinde Somuncu Baba Türbesine gittik sonunda ama restorasyon çalışması sebebiyle ancak inşaat halindeki Türbeye dua etik.
Kabristan içerinde ve Somuncu Baba Türbesi yanında bulunan Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinden alınan “ Bu şehirde (Aksaray) yedi binden ziyade büyük Evliyaullah olduğu tevattürle sabittir. Dar’ı Ervah denilen bu cephaneye nice kerre nur nazil olmuştur. Mağdun olan ziyaret etse şad ve handan olur” bu sözler yer alıyordu ve beni çok etkiledi. Aksaray ilinin bu bakımdan halk arasında bilinmemesi garip geldi.

Merkezde aracımızı par ettiğimiz sokağın ilerisinde bulunan Turist Danışma noktasına bilgi almak için girdik. Görevlinin verdiği Aksaray’ın gezi rehberiyle ve gezilecek yerleri iyi niyetle anlatışıyla bizi memnun etti. Görevlinin önerisiyle Ulu Camiye gittik. Karamanoğlu cami adıyla da bilinen caminin içerisi ve hissedilen maneviyat görülmeye değerdi. 2 insan boyundaki kapı ise çok ağırdı.










Ulu Caminin yakınında diye düşündüğümüz Zinciriye Medresesini bulmak için epey uğraştık. Sorduğumuz birkaç kişi ise adını bile ilk kez duyuyorlardı. Sonra bilen bir büfe çalışanı bizi oraya yönlendirdi. Fakat medrese kapalı ve avlusuna girilen yerlere de plastik borularla engeller konulmuştu. Hatta etrafı da pisliklerle doluydu. Merkezde bulunan hükümet konağı şehre tarihi bir hava katmış. Merkezde gezebileceğimiz yerler az çok bitmişti. Yöresel bir yemek tadar mıyız diye çarşıyı kolaçan ettik ama maalesef bunu başaramadık. Aksaray da bu kadar tarihi mekanın bakımı gibi bu önemli turistik katkıda maalesef eksik bırakılmış. İsmini arkadaşlarımızdan duyduğumuz efor avm ye gittik insanların tüm ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde hazırlanmış bu yerin tek eksiği birde sinemasının olmamasıydı bizce. Yine bu yerde bahsetmeden geçmeyeceğimiz bir mekanda kafe-in isimli mekandır. Mekanın göz dolduran yapısı ve huzur veren ferahlığı inanın bir fincan kahveye içmeye değer. Bizim beklentilerimizin düşük olması mı yoksa sunulan yeme-içme çeşitliğinin fazlalığımı bilemem ama orda geçirdiğimiz anlardan çok keyif aldık.

20 Şubat 2012 Pazartesi

SİNEMA MI TİYATRO MU?

İkisi de birbirine çok yakın ama bir o kadar farklı iki dal.İkisiyle de tanışmam bundan 8 yıl öncesine dayanıyor.Sinemayla beni tanıştıran,yani ilk defa bir sinema salonunda film izlememe sebep olan kişi,hayatımda mühim bir yere sahip olan ablam,canım,lise öğretmenim..Film GÜNEŞİN GÖZYAŞLARI.Onunla öğrendim film salonda nasıl seyredilir nasıl takip edilir.Ve muhteşem bir şeydi sinemaya gitmek,film izlemek.Sonraları devamı geldi tabiki.Tiyatroyla tanışmam sinemadan sonra oldu.Yine aynı insan bu paylaşımı bana yaşatan.Sergilenen oyunu canlı izlemek öyle heyecan verici geldi ki bana..İlk izlediğim tiyatro ise başrolde Rutgay Azizi'in oynadığı bir oyun..Memleketimden İnsan Manzaraları..Ardından devlet tiyatrolarını takip eder oldum.
"Sinema mı yoksa Tiyatro mu?" sorusuna gelecek olursak benim için önde gelen tiyatro.Sinema2nın önemi ve güzelliği de kaçınılmaz tabi ki ama tiyatro'nun her zaman ayrı bir yeri vardır bende.pek çok temsil izledim ve oyun bitiminde salondan çıkarken "öylesine bir oyundu " yorumum olmamıştır hiç fakat sinemada yanlış seçimlerim çok oldu ve "öylesine bir filmdi" yorumunu epey kullandım.
Eğer hayatında hiç tiyatroya gitmemiş hiçbir oyunu izlememiş olanlar varsa,ki mutlaka var,en kısa zamanda bi tiyatroya gidin bir oyun izleyin..Burdan sesimi duyurabildiğim tüm insanlara..
(Hayatımda pek çok dönüm noktamda beni hep yükseğe taşıyan,bana yol gösteren,yaşamayı sevdiren,yüreğimin bir köşesinin hep ait olduğu tatlı insan Bilge Ablam..Sonsuz teşekkür ediyorum..Sana ve seni karşıma çıkarana
)

Yeniden..

Uzun zamandan sonra elde kalanlarlarla tekrar merheba blogum..

12 Mart 2011 Cumartesi

ELİF ARACILIĞIYLA :))

Ağlasam sesimi duyar misiniz,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Göz yaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
ORHAN VELİ KANIK

10 Mart 2011 Perşembe

BİR KERE

Çok üzülürsün.Hem de çok...

Sanki için dışın irin kaplıdır.Sanki soluk aldırmaz bir acıyla yaşamaya çalışırsın.

Birkaç safhası vardır bu işin.Hangi işin diyorsunuz...Mesela ayrılığın,mesela ter edişin,mesela terk edilişin,bir şehirden ayrılmanın,birini kaybetmenin,bir savaşı yitirmenin...Önce garip bir hiçlikle boş adımlar atarsın sağa sola.

'Süperim,şahaneyim,yok canım ne olacak,olması gereken buydu zaten,iyiyim ben iyiyim' yalanları...

Sonra bir parça gözyaşı ve üzüntü.

Sonra giderek büyüyen bir öfke.

Her yanı kaplayan bir haksızlık duygusu.

Ardından herkese bu haksızlığı anlatma isteği.

Yutkunma güçlüğü.

Kabullenme.

Sabretme.

Bekleme.

Bütün irini dışarı atacak,hastalıklı hali sağaltacak tek çarenin dibine kadar üzülmek olduğunu anlamak.Ve üzülmek...

Yalın,süssüz,düzensiz sadece üzülmek.Sonra da o dipsiz kuyudan çıkmaya çalışmak.

Yukarıda gördüğün o yuvarlak aydınlığa ulaşabileceğinden emin olamazsın bazen.Gerçekten kuyunun taa içinde tırnaklarından ve duvardaki çıkıntılardan başka yardımcın yoktur.Bazen tutunduğun ufacık taş parçaları yerinden kopar,tırmandığın birkaç metreyi de kaybedersin.Bazen tutunduğun o sert kayalar tırnaklarını söker adeta.Kan revan içinde yaralı elerinle devam etmeye çalışırsın.Tam vazgeçtiğin anda yukarıdan biri ip atar,hiç umulmadık biri,bir yabancı..

Güvenip güvenemeyeceğini bilmeden tutunursun o ipe..

Seni yukarı çekmek için mi atılmıştır peki?

Yukarı çekiyor da olabilir evet...Ama sen yarı yoldayken bırakabilir de ipi...Bilinmez...

.

.

.



Erişkin yaşlarda düşülen o derin kuyulardan çıkmaya çalışırken 'Boğularak ölmedim ben,Bir kuyuda hiç ölemem' diyebiliyorsa insan...

Ve bir kez daha güvenebiliyorsa kendine uzanan ellere...Çıkabiliyorsun yahu işte karanlıktan aydınlığa.

Tam dışarı çıktığında,güneşi bir kez daha yüzünde duyduğunda şaşkınlıkla karışık karmaşa içinde 'Vay be,yine ölmedim' diye sevinebiliyorsan hatta...

Çünkü aşk da boğabilir seni parasızlık da...

Hayatın kendisi bulanık bir su gibidir kimi zaman...Kimi zamansa karanlık ve derin bir kuyu...


İCLAL AYDIN

1 Ocak 2011 Cumartesi

BİR YILIN SON GÜNLERİ

I
Bir yıl daha bitiyor
İşte bu kadar duru,bu kadar yalın
Bu kadar el değmemiş
Sıradan bir gerçeği dah
Kolları bağlı hayatımızın
Bir şiire nasıl dahil edilir bir yılın son günleri
Her sonda,Her başlangıçta ve her defasında
Alır gibi bie başkasını karşımıza
Perdeler çekip,ışıklar söndürüp
Oturup yatağın içine bir başımıza
Sorgulamak kendimizi
Öğrenmek ikizin ana dilini,ikinci belleğimizi
Öğrenmek kendimizle hesaplaşmanın buzul ilişkilerini
Bu aynaların dehlizlerinde gezinirken görürüz
Karanlık günlerimizin kenar süslerini.
Biterken bir yılın son günleri
Biliyoruz takvimler belirlemez değişimin mevsimlerini
Gençlik ikindilerini
Kargınmış bir çocuktuk büyüdüğümüzden beri.

II
Bir yıl daha bitiyor
Düşlerim,tasalarım,yarım kalmış onca şey
Her yıl biraz daha kısalıyor öncekinden
Bana mı öyle geliyor
Yoksa daha mı hızlı ilerliyor zaman
İnsan yaşlanırken


III
Kırdım mı ,incittim mi birilerini?
Kimleri kazandım,yitirdiklerim kimler?
Kendimi yineledim mi yazdıklarımda?
Yeniden düşünmeliyim
Dostluklarımı,ilişkilerimi
Dağınık yatağım,mutsuz yatağım
Çoğalttım mı eksiklerimi?
Gözlerim çocukluk fotoğraflarımda mı kaldı
Yitirdim mi yoksa masumiyetimi?
Borçlarımı ödedim mi?
Doğru seçtim mi soruların fiillerini?
Tırnaklarım kesilmiş,dişlerim fırçalanmış,saçlarım taranmış
Giysilerim ütülü,odam düzenli mi?
Ödünç aldığım kiapları geri verdim mi?
Geri verdim mi aldıklarımı:
Aşkları,dostlukları,sevgileri,güvenleri,bağları.
Kitaplara,sayfalara,satırlara borcumu ödedim mi?
Yokladım mı duygularımı
Hala sevebiliyor muyum insanları?
Ovmalı gümüşkerimi,bakırlarımı
Cila gecçmeli ahşaplarıma,ovmalı umutları
Saklı tutmalı gelecek inancını,yarınları
Eksik etmemeli ağzımızdan
Hançer kıvamındaki kara mizah tadını.
Şimdi oturup uzun bir hasretlik mektubu yazmalıyım
Sonra köşe başından bir çiçek alıp
Öyle başlamalıyım akşama,yeni bir yıla.
Ama nedense herşeyin tadı dağılıyor ağzımda
Bir sap çiçek mi taşısam yoksa ağzımın kıyısında
Aydınlık rengi vursun diye gözlerimdeki buluta..

Murathan Mungan

1 Kasım 2010 Pazartesi

VARLIK DERGİSİ..

Dün akşam okurken öğrendiğim olay beni hala düşündürüyor..Varlık dergisinin eylül sayısını açtığınızda içindekiler kısmından sonra OKURLARIMIZA başlıklı bir yazı çıkyıor.Kısaca şunu anlatıyor:Varlık dergisinin okuyucusu alıcısı o kadar azalmış ki artık öyle her derginin bulunduğu bayilerde,herhangi kitabevinde olmayacak/satılmayacak.Yazar artık dönemimizde magazin,spor,siyaset ile ilgili dergilerin popüler olduğunu,edebiyat ve kültür alanındaki dergilere artık kşmsenin önme vermediğini söylüyor ve satışların yok satmasının sebebini buna bağlıyor.Benim anlayamadığım ve anlam veremediğim nokta şu:Yaşar Nabi Nayır'ın kurmuş olduğu 78 yıllık dergi nasıl olur da okunmaz hale gelir.Ne olmuştur sebebi nedir de insanlar bu denli değişmiştir.Üzülüyorum sadece,ne yazık ki şimdilik elimden gelen pek bir şey yok.Ama şu varki bu dergiye elimden gelen desteği vereceğim.Almak ve almaktan öte okumak yazarları daha çok mutlu edecektir.Ben inanıyorum hala bilinçli pek çok vatandaşımız var,kendini bilen,Bu insanlık nereye gidiyor böyle diye düşünüp birşeyler yapmak isteyen..Var böyle birileri..

20 Ekim 2010 Çarşamba

HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ?

Bundan yaklaşık 6 yıl önce okuduğum bir kitap tekrar elimde bu aralar..İclal Aydın "Yaz Bitmesin"...Ne kadar çok şey hatırlıyor insan ve ne kadra geçmişe gidiyor.Ama işin tuhaf yanı yıllar önce okuduğum yazıyı şimdi okurken o zaman neler hissettiğimi bu yazı beni şöyle etkilemişti gibi çoğu ayrıntıyı hatırlıyorum..Arkadaşım vardı o zamanlar CAN DOSTUM diye tabirler vardı bir zamanlar.Her neyse..Hatırlıyorum okula giderken(liseye)dersleri bitirdikten sonra mesajla haberleşip alırdık elimize kitaplarımızı yatmadan evvel birde radyomuz hep radyo on'u çalardı.Aynı anda okuyarak aynı şarkıları dinleyerek..Zamanın bizi nerelere sürükleyeceğini hiç bilmeyerek,hayatın ne olduğunu bilmeyerek ne de mutlu olurduk..Çalan şarkıda aynı şeyleri hissetmek ne de mutlu ederdi bizi..ya da ne severdik iclal aydın.ikbal gürpınar okumayı,okuduğumuz aynı şeyleri tekrar birbirimize okumayı..Merve'cim..Canım..Hayat nerelere sürükledi değil mi bizi..Planlar,hayaller nedense hep bir yerde tıkandı..Seni anımsadım birden ve daha binlerce hatırayı.Bu yazıyı okur musun ya da bir zaman okursan eğer şunu bil;birazdan kitaptan bir yazıyı ekleyeceğim buraya ve bilgisayarda radyo on çalıyor ve ben sende şu an bunları hissediyorsun diye düşünüyorum..2003-2004 lü yıllar yani..


NEDEN?
Arkadaşlar..Saygıdeğer büyüklerim,sevgili küçüklerim...
Şimdi ben size "Ayy,ne kadar güzelsiniz" desem "Yok canım,nereden çıkarıyorsun?" der misiniz,demez misiniz?
Hadi kimse duymayacak,içtenlikle yanıt verelim şu sorulara. Bunu derken içinizden "İyi oldu saçımı bu renge boyattım,e güzelim tabi"cümlesi geçer mi,geçmez mi?...
Bir araya geldiklerinde "Vallahi hiç sevmem dedikoduyu"başlığını oluşturan bu dört kelimeyi ne sıklıkla kullanırsınız? "O buralara gelene kadar var ya,kimlerle birlikte oldu"diye bir cümle çıktı mı ağzınızdan? "Benim maaşım bu kadar,peki o ne kadar alıyor acaba?" isimli gerilim filminin başrol oyuncusu olarak kafasını kırmak istediğiniz iş arkadaşınıza artiz artiz gülümsediniz mi? "Nereye?" sorusuna "Şöyle bir dolaşıp geleceğim" diyen eşinize,sevgilinize,nişanlınıza o anda hiç güvenmediğiniz halde "Tamam aşkım,çabucak git gel" dediniz mi?
Arkasından fırladığınız gibi takip ettiniz mi? Sonra hiçbir şey olmamış gibi eve dönüp televizyon başında uyuyor durumuna geçtiniz mi? Cep telefonunu karıştırdınız mı? Mesajları kontrol ettiniz mi? Eşinizin arkadaşının canınızı çok sıkan karısına "Ayy ne iyi oldu vallahi,öyle özlemiştim ki" dedikten ve o mekandan çıktıktan sonra eşinize "Bir daha bu sinir şeyle beni bir araya getirme!" fırçası çektiniz mi?
Terk ettiğiniz kişiye sessiz telefonlar açarak,hayatındaki varlığınızı devam ettirdiniz mi? Aynı kişiyi ikide bir arayarak yeni ilişkisini yıkmayı denediniz mi? Acayip nefret ettiğiniz bir ünlüye sokakta rastladığınızda "Aferin sana!Bravo,devam et yoluna. Seni çok beğeniyor,çok tutuyoruz,hep senin şarkılarını dinliyoruz"dediniz mi? Çıplaklığını,davranışlarını,konuşmalarını ekran başında sürekli eleştirdiğiniz bir mankene rastladığınızda ona sarılıp öptünüz mü?
Kızcağızı "Halk beni seviyor ve ne demek istediğimi anlıyor"diye konuşturacak kadar buna inandınız mı ?Oyunuzu vermeyip "Bu ülke adam olmaz kardeşim" diye söylendiniz mi? Yere göğe koyaöadıklarınızı bir gün "Kim bu yahu" diye bir kenara ittiniz mi? Kaçak dövüşenleri,namussuzları,hainleri aranıza alıp"şereflerine" kadeh kaldırdınız mı,onlara alkış tuttunuz mu? Kara parayla yaşayanları "ünlü iş adamları" diye kabullendiniz mi? "Tamam mı bu mudur yani?" diye sordunuz mu hiç kendinize? "Rüzgar tersten esiyordu,hoca bana takmıştı,müdür zaten onu kolluyordu,filancanın yeğeni,bilmem kimin yakınıydı"diyerek kendi başarısızlığınıza kılıflar buldunuz mu?
Hiç ama hiç tanımadığınız bir insan hakkında kalabalıklarda "Hiç sevmem ben onu" dediniz mi?
Size neden diye sorulduğunda "Ayy bilmem,hiç içten bulmuyorum onu" diye suratınızı buruşturdunuz mu? Gerçekten kendinize karşı ne kadar samimi olduğunuzu tarttınız mı hiç?Yoksa biz içtenlik paranoyası içinde samimiyetsiz bir topluluk muyuz? Bunu hiç düşündünüz mü?

12 Ekim 2010 Salı

9 Ekim 2010 Cumartesi

BİR KAÇ ÖZLÜ SÖZ..

Bir zamanlar bir yerlerde okuyup hoşuma giden bazı sözler var onları paylaşacağım.Sevmişim bu sözleri ki çalışma defterimin arasında ders çalışırken şimdi karşıma çıktı.Burda kalmasın dedim bende bloguma bir iliştirivereyim..

  1. Herkes tarafından kabul edilen şeyler genellikle yanlıştır.
  2. İyi olduğunuz için herkesin size adil davranmasını beklemk,vejeteryan olduğunuz için boğanın saldırmayacağını düşünmeye benzer.
  3. Tecrübe çok acımasız bir öğretmen;önce sınavı yapıyor dersi sonra öğretiyor.
  4. Teknoloji sayesinde insanlar,teknolojinin kendisi hariç herşeyi kontrol edebilecek güce sahip oldular.
  5. Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen,cevizin hepsini kabuk zanneder.
  6. Ne kadar çok insan,ne kadar az insaniyet var.
  7. Dünya'nın en güç işi birşeyin nasıl yapılacağını bilirken başka birinin nasıl yapmadığını ses çıkarmadan izlemektir.
  8. Bir insanın hayatının ikinci yarısı,ilk yarıda kazanılan alışkanlıkların sürdürülmesinden ibarettir.
  9. İyi kararlar tecrübeden kaynaklanır,tecrübe ise kötü kararlardan.
  10. dün ile bugün arasında bi kavga çıkarsa yarın kaybeder.
  11. Günümüzde insanlar sadece fiyatları biliyor,değerleri değil.
  12. Boş zaman yoktur,boşa geçen zaman vardır.
  13. Uygarlık giydiğimiz şeydir,kültür onun altında görünen şey.

1 Ekim 2010 Cuma

VE TEKRAR HAKKARİ...

İnsan yaşadıklarının,sahip olduklarının hiçbir zaman farkında olmazmış.Bunu bir kere daha yaşadım.Ankara'dan dönüşte ne kadar hazırlasan da kendini gideceğin yere yine de ne kadar zormuş Hakkari'ye gelmek burada yaşamak..Hayatın herşeyden somutlandığı bir yer sanki burası..İnsanların herşeyden somutlandığı..Aslında pek birşey olmadığı için yapılabilecek çok şey var gün içerisinde.Mesela 24 saat içerisinde bi bakıyorsun kafandaki herşeyi yapmışsın akşam yeni olmuş felan.Enteresan bi durum var yani.

Şu sıra kafamda bellin planlar var.Pazartesi günü dersler başlıyor o zamana kadar bazı planları yoluna koymam lazım.Şöyle ki 2 tane daha blog sayfası açmayı düşünüyorum.Birisi yemek,pasta,börek tarifleriyle dolu olacak.Hergün bir tarif koyacağım,kendi yaptığım denediğim ve üzerinde yorumlarımın olduğu..Diğeri ise kitaplarla ilgili olacak,roman ders kitabı karışık.Kendi okuduğum kitapları özetleyip üzerindeki yorumlarımı da ekleyeceğim.Hergün bi kitap koymayı düşünüyorum o sayfama da.Tabi ilk başlarda kendi kütüphanemden eski okuduklarımı da ekleyeceğim sonrasında da sayfama yazabilmem için daha çok okumam gerekecek.

Şimdilik planlarım bunlar.Burada nasıl olsa çok vaktim var.Tabi endüstri müh. dersleri ve t.d.e. nin dersleri bunlara ek.Uzun bi zaman için bu planlarımda kenime şimdiden başarılar diliyorum..Ayrıca her zaman yanımda eş olan destek olan varlığıyla yardımcı olan eşime teşekkürü borç bilirim..

29 Ağustos 2010 Pazar

KAYBOLAN İNSANLIĞA..

Bir limanım sanki bu aralar..ya da herhangi bi suyun kenarından zamanın içinde unutulup gitmiş kıyıda birikmiş taşlardanım..hırçın sular uğruyor sadece.Suratıma hızlıca çarpıp geri dönüyorlar.her yanım irili ufaklı taş dolu.bakıyorsun kalıbına bi işe yarayacak sanıyorsun,yok kalıbının adamı değil.ya da minnacık senden uzakta evet diyorsun bundan bi iş çıkar yok o da kendi haline düşmüş.Hayır diyor insan böyle olmamalı,birileri olmalı..Riyasız,çıkarsız,ne olduğunu bilen,insan gibi davranabilen,çıkarsız sevebilen,dost olabilen...böyle insanlarda hala var olmalı diyorsun.Sadece demekle kalıyorsun.Zamanla koşullar hayatlar insanlar değişiyor.Arıyorsan eğer böyle birilerini ve sen de deniz kıyısında kalanlardansan o aradıkların denizin içindeler..o kadar azlar ki kaybolup gitmiş bi çoğu hayatın içinde denizin içinde.limanları sen değilsin bilmediklerinden..sanırım yapacağın tek şey hırçın su dalgalarıyla mutlu mesut yaşamak.tabi elindekilerinin kıymetini bilerek..